
(Biedermann und die Brandstifter)
Dostlar Tiyatrosu çağdaş dünya tiyatrosunun başyapıtlarından birini özgün bir yorumla gündeme getiriyor.
Yazan: Max Frisch
Uyarlayan - Yöneten: Genco Erkal
Tasarım: Claude Léon
Müzik: Tolga Çebi
Dramaturgi: Zehra İpşiroğlu
Oyuncular
Aymazoğlu: Genco Erkal
Hanımefendi : Meral Çetinkaya*
Tosun (Güreşçi): Erdem Akakçe
Demir (Garson): Metin Coşkun
Hizmetçi Kız: Tilbe Salim
Polis: Beyti Engin
Öğretim Görevlisi: Beyti Engin
İtfaiyeciler: Metin Çoşkun
Erdem Akakçe
Beyti Engin
Yönetmen Yardımcısı: Serdar Bordanacı
Efekt Tasarım: Orhan Akbaş
Cem Sancak
Işık Tasarım: Halit Yazıcı
Sahne Amiri: Bülent Yıldız
Müdür: Ahmet Kaya
Gişe: Sevda Met
Oyun Afişi
Yaratıcı Yönetmen: Uğurcan Ataoğlu
Sanat Yönetmeni: Elif Özüdoğru
Baskı: Format Matbaacılık
Oyun Fotoğrafları: Bilal Eroğlu
Tanıtım Sponsoru: Efes Pilsen
* Meral Çetinkaya Bakırköy Belediye Tiyatrosu sanatçısıdır.
Bu oyun T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının maddi katkılarıyla sahnelenmektedir.
Oyun hakları ONK Ajans'tan alınmıştır.
Katkılarından ötürü Sibel Aslan Yeşilay'a ve oyunumuzun efektlerini hazırlayan 35 mm Stüdyo Hizmetleri'ne teşekkür ederiz.
AYMAZOĞLU KİM? Zehra İpşiroğlu
Kundakçılar'da sıradan vatandaş Aymazoğlu'nun (Biedermann) ansızın kapısını çalıp içeri sızan şiddetin durdurulamaz yükselişi anlatılır. Şiddet, deprem gibi insanın önüne kolay kolay geçemeyeceği doğal bir olgu mu, yoksa onu çağıran ve yaşatan insanın kendisi mi? Aziz Nesin'in "Ah Biz Eşekler" masalında kurdun geldiğini ve kendisini yiyeceğini gördüğü halde "İnşallah kurt değidir; yok canım niye kurt olsun, herhalde kurt değildir" diye kendini avutan eşek gibi, Aymazoğlu da onu göz göre göre tehdit eden tehlikeyi görmezden gelir. Kim bu Aymazoğlu, gözü nasıl böylesine bağlanmış? Bir aptal, bir korkak mı, yoksa 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' hesabı mı yapmakta? Nedir onu Kundakçılar'a karşı koymaya alıkoyan güç? Frisch bir yazısında Aymazoğlu'nun ikiyüzlülüğüne dikkati çeker1, çünkü o iyi bir insan olmadığı halde, iyiymiş gibi görünmek ister; yalnızca başkalarını değil, kendini de kandırır, Kundakçılar'a kucak açmakla da vicdanını rahatlatır. Böylece kendi tuzağını kendi hazırlar. Frisch Hitler Almanyası'nı düşünerek yazdığı bu oyunda faşizmin önüne geçilmez tırmanışının nedenini sıradan vatandaşın aymazlığında görür. Sıradan vatandaş kötü vicdanı, pısırıklığı, korkaklığı, ikiyüzlülüğü, umursamazlığıyla faşizme neredeyse kucak açmıştır. Bu açıdan faşizmin yükselişinin birinci sorumlusu odur. Kara güldürü biçiminde gelişen oyun, aymazlık sorununu Aymazoğlu'nun kişiliğinde odaklaştırıyor. Aymazoğlu her yerde, her zaman rastlayabileceğimiz herkestir. Oyunun Aymazoğlu tipiyle altı çizilen soyut boyutu, bireyi kıskaç altına alan baskıcı dönemlere ya da totaliter yönetimlere gönderme yapıyor. Bu da oyunun koşullara ve ortama göre farklı biçimlerde yorumlanmasına yol açıyor. Max Frisch bir yazısında bunu çeşitli örneklerle dile getirir.2 Oyun Fransa'da sahnelendiğinde Fransa'nın koşullarına sıkı sıkıya bağlı bir taşlamaya gidildiğinden oyunu yeterince anlayamadığını, New York'ta Aymazoğlu'nun Amerikalı bir iş adamı olarak yorumlandığını, Londra'da ise kendini centilmen sanan tipik bir İngiliz olarak ele alındığını anlatır.
Yazıldığından bu yana çeşitli ortam ve kültürlerde, farklı yorumlara, kimi kez uyarlamalara yol açan bu oyun günümüzde özellikle Almanya'da yeniden gündemde. Son yıllarda Berlin ve Köln'de izlediğim farklı sahne yorumlarında yabancı düşmanlığı ve ırkçılık sorunundan İslam terörizmine değin günümüz yaşamını tehdit eden çeşitli tehlikelere gönderme yapılıyor. Belki de Max Frisch'in 40 yıl önce yazdığı bu oyun yaşadığımız karmaşık ortamda her zamankinden daha güncel bir boyut kazanıyor.
Bizim açımızdan Kundakçılar'ın güncelliğini uzun bir süredir koruduğu sanırım tartışma götürmez. Kundakçılar üzerine yazdıklarıma baktığımda yaklaşık 10 yıllık bir sürenin geçtiğini görüyorum. 1997'de Milliyet Sanat'ta bu konuda çıkan yazım düşündürücü: "Bizim açımızdan çok güncel olan bu oyunu bugün yeni gözle okurken, 'Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini ve nefreti eksik etmesinler, laik olduğumu sakın sanmayın. İnancımıza saygı duyulmadığı bir ortamda içim kan ağlayarak 10 Kasım törenlerine katıldım' diyebilen Kayseri Belediye Başkanı Karatepe'nin konuşmasını 'Canım ben onu tanırım içinde kötülük yoktur. Basın sözlerini abartıyor, o çok demokrat bir adamdır' diye yorumlayabilen Yeni Yüzyıl'ın liberal yazarını düşünüyorum. Tehlikeyi göz göre göre görmezden gelen bu tür aydınlar kendi görüşlerine karşı çıkarak Kundakçılar'la savaşanları da kolaylıkla 'anti demokrat', 'Kemalist', 'modası geçmiş solcu' diye suçlayabiliyorlar' (Ergun Balcı, Cumhuriyet 14.11.1996). İşte alın size günümüz Aymazoğlu'sunu."
Bugünün, yani 2000'li yılların Aymazoğlu'su sanırım 90'larınkiyle aşık atıyor. 90'lı yıllarda ona şurada burada, arada bir rasladığımızda, kimi kez başımızı çeviriyor, kimi kez de bir tepki gösteriyorduk. Bugün ise öylesine şişti, yayıldı ve yaşamımızın doğal bir parçası haline geldi ki, onu görmüyoruz bile. Önümüz arkamız, sağımız solumuz Aymazoğlu'larla dolu. Günlük yaşamın hay huyu içinde sokakta, evde, televizyonda her an, her dakika karşımızda. Öyleyse o kim? Eline fırsat geçtiğinde insanları ölesiye ezip hırpalayan, korkutulunca da, en küçük tehlike karşısında sinip sönüveren otoriter kişiliğinde acaba kimi görüyoruz? Ya giderek üreyen, çoğalan Kundakçılar'ı yaratan, üreten kim? Demokrasinin bir türlü yeterince yeşeremediği bir toplumun Aymaz'ı nasıl biri, kucak açtığı Kundakçılar hangi güçlerin sözcüleri? Kim Aymazoğlu, içimizden biri mi, yoksa birileri mi, yoksa yoksa.... Biz kendimiz miyiz? Başka bir deyişle hepimizin içinde ondan bir şeyler yok mu? Bu sorular bu oyunla metnin soyut yapısını bozmadan yeniden hesaplaşmayı, metni yeni bir gözle okumayı ve yorumlamayı, kısaca oyunu günümüz Türkiye'sine taşımayı neredeyse zorunlu kılıyor. Bu açıdan yıllardır bu oyunun yaşadığımız ortam ve koşullara nasıl uyarlanabileceği üzerinde düşünen, metni durup durup yeniden eline alıp okuyan Genco Erkal'ın, sonunda bu oyunu sahnelemeye ve oynamaya bugün karar vermiş olması da rastlantı değil.
Genco Erkal'la bu oyun üzerine konuşmalarımz, tartışmalarımız, mektuplaşmalarımız çok gerilere gidiyor. Yaklaşık 10 yıldır bu oyun üzerinde konuşma halindeyiz. Soyut yapılı bir oyunda tehlikeli olan, yaşadığımız gerçeklerin karmaşıklığını yeterince verememesi. Öte yandan ilginç olan, yönetmene, dramaturga metni yeni bir gözle okumaları açısından çok olanak tanıması. Nitekim Max Frisch'in kendisi oyunun ortama ve koşullara göre nasıl farklı yorumlara yol açtığının altını önemle çiziyor. Bilindiği gibi bir oyunun yorumlanması daha çeviri sürecinde başlıyor. Genco da oyunun özgün metnine sözcük sözcük bağlı kalmayan, ancak gene de özüne birebir sadık kalan bir uyarlama metni oluştururken, günümüz Türkiye'sine aşırı gönderme yapmanın oyunun soyut yapısını bozabileceği kaygısını taşıyordu. Amacı, göndermeleri bu yapıyı bozmadan verebilmekti. Bunun bu sahne yorumunda başarıldığını düşünüyorum.
1 M.Frisch, Wer sind die Brandstifter, Materialien zu Biedermann und Brandstifter, s. 74.
2 Aynı yapıt, s. 70.
15 Mayıs 1911'de Zürih'te doğdu. Aynı kentte Alman edebiyatı okurken, 1933'te gazetecilik yapmaya başladı ve Avrupa'da geziler yaptı. 1936-1940 arasında yine Zürih'te mimarlık. Savaş çıkınca sınıra gönderildi. Bu yıllarda yazmaya başlayan Frisch, bir süre yazarlıkla mimarlığı beraber yürüttü. Daha sonra mimarlığı bıraktı. 1960-1965 yılları arasında Ingeborg Bachmann'la birlikte Roma'da yaşadı. ABD, Meksika, Rusya, Japonya ve İsrail'de de bulunmuş olan İsviçreli yazar, oyunları ve günceleriyle de ünlüdür. Brecht sonrası tiyatroda Alman dilinde yazan en önemli isimlerdendir. 1958'deki Georg Büchner ödülünün yanında başka ödüller de kazanmış olan Max Frisch, 4 Nisan 1991'de Zürih'te ölmüştür.
Başlıca Eserleri
Günce I, Kont Öderland, Santa Cruz , Homo Faber, Don Juan ya da Geometri Aşkı, Stiller, Andorra, Biyografi, Mavi Sakal, Philip Hotz'un Büyük Öfkesi, Cezaevi Günleri, Gene Başladılar Şarkılarına, İnsan Nedir ki, Kont Öderland, Montauk, Adım Gantenbein Olsun, Locarno'lu Eczacının Düşü
Aşağıdaki başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
"Başarılı bir kara mizah örneği... Oyunculuk çok başarılı." Asu Maro - Millyet
"Çoktandır tatmadığım bir tiyatro lezzetiydi. Gidin görün bu oyunu, 'has' tiyatroyu özlediyseniz eğer... Frisch ile Erkal'ın Buluşması tiyatroseverler için bir ziyafet." Hakkı Devrim - Radikal
"Mutlaka görülmesi gereken bir oyun. Gençler özellikle izlemeli." Rengin Uz - Posta
"Dostlar tiyatrosu yine şahane bir şey yaptı... Doğru zaman, doğru uyarlama... Dozunda bir komedi-dram..." Zeynep Aksoy - Radikal
"Şu ana kadar izlediklerimin arasında sezonun en iyi yapımı... İzleyiciyi bir yanda görsel olarak doyurmanın yanı sıra, derinden sarsan ve uyaran bir oyun." Robert Schild - Şalom
"Sahnedeki ya da günümüz toplumundaki 'aymazlık' karşısında bir yandan gülmekten kendinizi alamazken, öte yandan kaçınılmaz son karşısında tüylerinizi diken diken eden 'gerçek'le yüz yüze gelerek tedirgin oluyorsunuz. Mizahla gerçeğin dehşetinin böylesine bir arada sunulabilmesi büyük bir sanatsal başarı." Turgay Fişekçi - Cumhuriyet

