Dostlar'ın Yirmi Yılına Merhaba
Ayşegül Yüksel

Dostlar Tiyatrosu'nun kuruluşundan bu yana, bir orta kuşak yaşlandı; bir genç kuşak da orta yaşlılığa geçerken, bugünün genç kuşağını yetiştirdi. Böylece, Dostlar'ın oyunlarını artık aynı ailenin üç kuşağı birden izliyor. Bir tiyatronun yirmi yılını doldurmasının önemi burada işte. Toplumun yaşam serüveni içinde üç ayrı kuşağa seslenme ayrıcalığına kavuşmuş bir topluluk "kurumlaşma" adına büyük bir yol almış demektir. Ülkemizde geçerli yasalar önünde sıradan bir "ticarethane" kimliği taşıyan "özel" topluluklardan biri olan Dostlar Tiyatrosu, yirminci yılını, tecimsel başarı uğruna tiyatro sanatından ödün vermeksizin tamamlayabilmiş olmanın kıvancını da yaşamaktadır.

Dostlar Tiyatrosu bugüne, ilerici-toplumcu sanat doğrultusunda benimsediği ilkelerle, toplumla birlikte yirmi yıl içinde yaşadığı iki "askeri darbe" ve nice sıkıyönetim dönemlerinden geçerek geldi. Başarısının temelinde, toplumun özgürlüğü ve esenliği adına verilen inançlı savaşım yanında, tiyatro sanatının gerektirdiği tüm sorumlulukların yirmi yıl boyunca hiç savsaklanmadan taşındığı sürekli bir araştırma, deneme ve yaratma eylemi yatmaktadır. Dostlar Tiyatrosu'nun serüveni, topluma ve insana en zor koşullarda bile tiyatro yoluyla hizmet vermekte direnen onlarca sanatçının umudu, coşkusu, emeği ve özverisiyle biçimlenmiştir.

Dostlar Tiyatrosu, tiyatromuzda önemli bir atılımın yaşandığı 1960'lı yıllarda, İstanbul'da bir "yıldız" sanatçı çevresinde kurulmuş olan herhangi bir özel tiyatro değildir. Olabilirdi de. O yıllarda Kent Oyuncuları'nda, Arena Tiyatrosu'nda, AST'ta ve Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu'ndaki oyunlarıyla çok hızlı bir yükseliş çizgisi gösteren, topluluk kurucularından Genco Erkal, "yıldız" kimliğini, daha kolay seyirci toplayan oyunlarlda sergileyip, daha sonraki yıllarda kendisine televizyonda bir yer edinir, daha çok filmde oynayıp, reklamlara çıkar, bu kaynaklardan kazandıklarıyla da tiyatrosunu gül gibi geçindirebilirdi. Böyle yapaydı şimdiye dek bir de tiyatro sahibi olmuştu. Oysa, 1969'da kafa kafaya vererek Dostlar Tiyatrosu'nu kuran altı gencin amacı Anadolu'da tiyatro yapmaktı. Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin ve Nurten Tuç, Genco Erkal'ın önerisi üstüne, yarı ödenekli bir bölge tiyatrosu oluşturmak için bir araya gelmişlerdi. O günün -belki bugünün de- koşullarında gerçekleşmeyecek bir "düş"tü bu. Adana'ya yerleşmeyi düşünen kurucular, tiyatroları için belirledikleri ilerici-toplumcu anlayışı sürdürebilme yolunda ne Adana Belediyesi'nden, ne de Adanalı para babalarından destek gördüler.

Dostlar Tiyatrosu bu kez başka bir seçeneğe yöneldi: Örgütlü işçi sayısının en yoğun olduğu İstanbul'da devrimci bir sendikaya bağlanarak işçiler için tiyatro yapmak. Ancak, bu tasarı da gerçekleşmedi; tiyatronun işçiler için gerekli olduğuna inanan bir sendika bulunamamıştı çünkü. Dostlar'ın "idealizm"i, takıldığı her engel karşısında yeniden gözden geçiriliyor, ancak özde değişmiyordu.

Sonuç olarak, "açılış" Harbiye'deki Yapı Endüstri Merkezi'nde yapıldı. Ne gariptir, Erzurum'da ya da Adana'da yerleşmeyi tasarlayan topluluk, dönüp dolaşıp İstanbul'un göbeğinde karar kılma durumunda kalmıştı. Yirmi yıllık yaşamı boyuncu Şişli'yle Tünel arasındaki bölgede bir o tiyatroya, bir bu tiyatroya taşınıp durdu. Ancak, "yer" seçimi bakımından ödün vermek zorunda kalınması, "öz"deki seçimi değiştirmedi ve Dostlar aydının, öğrencinin, emekçinin "dostu" olarak sürdürdü serüvenini. Bu nedenle tiyatrodan hiçbir zaman kazanç sağlamadı; başını sokacak bir sahne ve salon bulunmadığı günler de oldu. Ama birlikte yaşadı, her zaman inançlı, onurlu, düzeyli bir "dost" olarak...

Yirmi yılda sekiz ayrı tiyatro sahnesinde sunulan otuz altı yapım, Dostlar Tiyatrosu'nun tiyatro sanatımıza bugüne dek olan katkılarını belirliyor. Bu katkılar çeşitli bakış açılarından değerlendirilebilir. Ben yirmi yılın ürünleri arasındaki gezintimi altı aşamada yapmayı seçtim. Dostlar'ın Türk sanatının ve yazınının çeşitli türlerinde ürün vermiş ilerici sanat ve yazın erlerini tiyatro sahnesinde değerlendirme, ya da onların yapıtlarını tiyatro oyununa dönüştürme yolunda ortaya koydukları ortak çabanın ürünlerinden başlayıp, topluluk içinde yazdıkları oyunlara, sundukları yerli ve yabancı oyunlardan, yabancı yapıtlardan yaptıkları uyarlamalara ve Brecht tiyatrosundan sundukları örneklere uzanan keyifli bir gezinti...

Türk Sanat ve Yazın Erlerinin Dostlar Mutfağında Tiyatroya Dönüştürdükleri Ürünleri

Turhan Selçuk'un Milliyet Gazetesi'nde yıllarca süren ünlü çizgi romanı Abdülcanbaz Dostlar Mutfağında üretilen ilk uyarlama oldu. Mehmet Akan, Engin Ardıç, Genco Erkal ve Macit Koper tarafından sahneye uyarlanan Abdülcanbaz, 1972-73 döneminde, Genco Erkal'ın sahne düzeni, Turhan Selçuk'un çevre tasarımı, Mehmet Akan'ın koreografisi ve Arif Erkin'in müziğiyle sunuldu. Bu "çizgi-roman tiyatro" denemesi topluluğun oyun metni oluşturmadaki çabalarına güç katan bir başarıya ulaştı. Çadır tiyatrosu-ortaoyunu-tuluat-oyun içinde oyun-parodi-kukla tiyatrosu- müzikli anlatım ögelerinin tümünün kaynaştırıldığı Abdülcanbaz güncelliğini bugün de koruyan bir "çelişki"nin oyunuydu: Ulusal bağımsızlık adına verilen zorlu bir savaştan yengiyle çıkmış Abdülcanbaz gibi, "iyi"den ve "doğru"dan yana olan, "yürekli" kişilerin bile, Gözlüklü Sami gibilerinin çıkarcılığı, hainliği, vurgunculuğu karşısında etkisiz kalmalarının öyküsü...

Abdülcanbaz, Dostlar Tiyatrosu'nun, geniş seyirci kitlelerini en çok çeken oyunlarından biri oldu.

Sıra Azizname'deydi. Büyük gülmece ustası Aziz Nesin'in toplumcu duyarlığını, yine kendi yapıtlarından oluşturulan bir sahne olayıyla seyirci karşısına çıkarma yolunda yoğun bir çaba harcayan Genco Erkal, bu kez Nesin'in "fıkra" ve "öykü" türlerinde ürettiklerini tiyatroya dönüştürdü. Meddah-ortaoyunu-kabare özelliklerini taşıyan bu müzikli "taşlama" 1973-74 döneminde, yine Genco Erkal'ın sahne düzeniyle, Arif Erkin'in müziğiyle, Mehmet Akan'ın koreografisiyle sunuldu.

Görsel-işitsel çarpıcılığı olan bu kalabalık kadrolu oyunun ardından yalın bir "tek kişilik oyun" geldi gündeme: Kerem Gibi... Genco Erkal bu kez büyük ozan Nâzım Hikmet'in dünyasına açılan bir "şiir-tiyatro" denemesine girişmişti. Kerem Gibi, ozanın "memleketi"ne ve "memleketinin insanları"na olan sevgisinden başlayıp, inançları doğrultusunda verdiği kavgayla sürer; "hapis" ve "sürgün" dönemlerinin ardından "yaşamaya ve ölmeye dair" söyledikleriyle noktalanır. yalın bir dekor içeren sahnede yalnızca Nâzım Hikmet'in sesi ve Arif Erkin'in müziği vardır; Nâzım'ın şiiri usta bir yorumcunun duyarlığıyla aktarılmış bir konçerto gibi yeniden yeniden izlenir; Genco Erkal, Kerem Gibi'yi yıllarca sergiler...

1975-76 döneminde ise sahneye görkemli bir "müzik-tiyatro" uyarlaması çıkarılır. Sahne düzenini Mehmet Akan'ın, müzik yönetmenliğini Arif Erkin'in yaptığı Ezenler, Ezilenler, Başkaldıranlar, yerli bestecilerimizin 1960'larda ve 70'lerde tiyatro için yazmış oldukları şarkılara Brecht şarkılarının eklendiği, devrimci tiyatro adına oluşturulmuş, tadına doyum olmaz bir laboratuvar çalışmasıdır. Yalçın Tura'nın, Haldun Taner'in Keşanlı Ali ve Oktay Arayıcı'nın Nafile Dünya oyunlarına; Cenan Akın'ın, Aziz Nesin'in Karagöz'ün Berberliği oyununa, Sarper Özsan'ın, Brecht'in Ana oyunu için yaptığı şarkılarla; Vasıf Öngören'in Asiye Nasıl Kurtulur, Arif Erkin'in Azizname ve Abdülcanbaz, Aziz Nesin'in Ah Biz Eşşekler, Haldun Taner'in Zilli Zarife, Brecht'in Analık Davası, Ali Tahsin'in Ha Me Ka - Ha Ha Pe oyunları için yazdığı şarkıları; Erol Toy'un Pir Sultan Abdal'ını sarıp sarmalayan türkülerle, Kurt Weill'ın Brecht'in Üç Kuruşluk Opera'sı için yazdığı açılış ve final şarkısını içeren bu gösteri; tiyatroda "şarkı" kullanımını, içeriği biçimlendiren işlevsel bir öğe olarak değerlendirilmiş olan Brecht'çe yaklaşımın üstün düzeyde bir yansıması olarak belleklere yer ediyor. Zeliha Berksoy'un konuk sanatçı olarak katıldığı bu gösteriye piyanosuyla eşlik eden Deniz Çakır'ın ustalığını da anmak gerek...

Dostlar Tiyatrosu, 1980-81 döneminin zor koşullarında Baro Han'ın "mini" tiyatro salonuna sığınmıştır; büyük bir yapıma girişme olanağı olmadığı gibi, koşullar, ilerici düşünce çizgisinde bir tartışma ortamı yaratmaya da el vermemektedir. Genco Erkal, Nâzım Hikme - Aziz Nesin - Haldun Taner - Bertolt Brecht'in uyarladığı "şiir-öykü-şarkı-tiyatro"birleşimi olan Her Gün Yeni Baştan başlıklı tek kişilik bir gösteriyle yine de açar perdesini. Bir yandan da "mutfak"ta Yaşar Kemal'in Ağrı Dağı Efsanesi hazırlanmaktadır.

Macit Koper'in uyarladığı va sahnelediği Ağrı Dağı Efsanesi 1981-82 döneminde çıkar seyirci karşısına; ortaya bir "destan-tiyatro" denemesi konmaktadır. Şiir diliyle, soyut-stilize bir sahne anlatımının buluştuğu bu yapımda, bedensel devinimin en az "söz" kadar önemli kılındığı bu oyunda Çoban Ahmet'in, önünü kesen "zulüm" duvarını aşıp ulaşamadığı "at"ı ve "Gülbahar"ı aynı oyun kişisi canlandırır.

İçinde bulunduğumuz 1989-90 döneminde de Her Gün Yeni Baştan'ın olgunlaştırılmış bir uzantısı olan "öykü-şiir-şarkı-tiyatro" gösterisiyle Merhaba diyor Genco Erkal; "Merhaba"yla birlikte, Aziz Nesin'i, Nâzım Hikmet'i, Haldun Taner'i, Arif Erkin'i, Yalçın Tura'yı Avustralya'ya da götürdü geçen yaz. Türk sanat ve yazın erlerinin duyarlığını tiyatroda yaşatma denemeleri böylece sürüp gidiyor Dostlar'da...

Dostlar Mutfağında Kotarılan Özgün Yapıtlar

Dostlar Tiyatrosu'nun, yirmi yılı dolu dolu yaşadığını gösteren bir başka kanıt da, topuluk çaluışanlarının, ortak ya da bireysel çabalarla zaman zaman tiyatromuza özgün yapıtlar kazandırmış olması. Bu ürünler içinde yaratılış öyküsü en çarpıcı olan Alpagut Olayı. Dostlar Tiyatrosu kuruluşunun hemen ardından tiyatro eğitimi veren kurslar açmış, işçileri tiyatro çalışmalarına yönelten bir işçi kolu kurmuştu. Alpagut Olayı işçi kolunda çalışanların işçiler için yazdığı ve sahnelenmesine katkıda bulunduğu bir belgesel oyundur. 1969'da Çorum-Alpagut'taki kömür ocaklarında yaşanmış bir işçi eylemini anlatan oyun Haşmet Zeybek'in elinde ilk biçimini almış, sonra da işçi kolunun ortak çalışması olarak tamamlanmıştı. 1971'de ilk kez işçi-seyirciye sunulan Alpagut Olayı 1974-75 döneminde Mehmet Akan'ın sahne düzeni ve Metin Deniz'in çevre tasarımıyla profesyonel sahneye çıkarılarak Ümit Tiyatrosu'nda ve Anadolu turnelerinde uzun süre sergilendi.

Türkiye'nin içinde yaşadığı tarihsel süreçte yer alan toplumsal olguları irdeleme yolunda üretilen bir başka yapıt da Sabotaj Oyunu'ydu. Macit Koper'in, 12 Mart döneminin, aralarında Atatürk Kültür Merkezi yangını olayının da yer aldığı "sabotaj davaları"ndan yola çıkarak, bir "oyun provası" ortamı içinde yazdığı oyunda, nedeni açıklığa kavuşmamış her patlama ya da yangının sorumluluğunu işçiye ve öğrenciye yükleyen "çarpık mantık" taşlanmaktaydı. Genco Erkal'ın, seyirci koltuklarının üstünden aşırılmış bir "uzatma sahne" yoluyla kotardığı sahne düzeniyle büyük bir görsel-işitsel çarpıcılığa ulaşan yapım, oyuna uzun süre seyirci çekti.

Faşizm olgusu 1970'lerden bu yana hem ülkenin hem de Dostlar'ın gündemindeydi. Belgelerden derlenmiş bir üçüncü oyunu da Yavuzer Çetinkaya biçimlendirdi. 1976-77 döneminde Mehmet Akan'ın sahne düzeniyle sunulan Gün Dönerken, Nazizm'in, Almanya'daki tırmanma aşamasında insanların yüreğine "uluslararası komünizm" korkusu salmak için kotardığı Reichstag Yangını "senaryosu"na "sanık" olarak kattığı Bulgar devrimci Dimitrof'u anlatan bir oyundu. Tablolardan oluşan episodik yapı içinde Dimitrof'un devrimci kişiliği gözler önüne serilirken, faşizm üstüne olduğu kadar devrimcilik üstüne de bir tartışma ortamı yaratılıyordu. Oyunun bildirisi ise temel bir noktada yoğunlaşıyordu: bir ülkenin faşizme sürüklenmesinde, faşizmden yana olanlar kadar, faşizmi anlamayanlar, faşizme seyirci kalanlar da suçludur...

Topluluk Dışındaki Yazarlardan Taze Yerli Oyunlar

Dostlar Tiyatrosu, Türkiye'nin toplumsal-politik-ekonomik düzeyde serüveninin ürettiği sorunları ve olayları irdeleyen yazarlarla da işbirliği yaptı ve bir dolu yerli yapıtı ilk kez sahneye çıkaran topluluk oldu. Dostlar'ın 1969-70 döneminde sunduğu "açılış" oyunu olan Ha Me Ka-Ha Ha Pe (Haysiyetli Milli Kalkınma ve Hak Hukuk Partisi)'ni Ali Tahsin (Atilla Alpöge) yazmıştı. Ülkemizi esenliğe götürecek çözümü kendilerine özgü yaklaşımlarla bulmaya soyunan beş siyaset gönüllüsünün taşlandığı bu oyunu eleştirmenler de seyirciler de pek tutmadı.

1970-71 döneminde ise, daha önce Ankara Birlik Tiyatrosu'nda sahnelenmiş olan Asiye Nasıl Kurtulur Dostlar'ı unutulmaz bir başarıya ulaştırdı. Vasıf Öngören'in Brecht'çe bir yaklaşımla biçimlendirdiği "Asiye" Türk tiyatro tarihi içinde yer alan en çarpıcı, en usta işi oyunlardan biriydi; Dostlar Tiyatrosu'nun en parlak yapımlarından biri oldu. Yapıma konuk sanatçı olarak katılan Zeliha Berksoy'un "yıldız"lığa ulaştığı "Asiye", Genco Erkal'ın yönetmenlik uğraşında da önemli bir kilometre taşı oluşturdu. ("Asiye" değişik bir kadroyla, 1980'lerde bir kez daha sahneye çıkarıldı.)

1971-72 döneminde sahnelenen Zemberek, aldırmazlığın, sorumsuzluğun, çıkarcılığın, hoşgörüsüzlüğün ve inançsızlığın dal budak saldığı bir toplumda genç bir işçinin "namuslu" ve "sorumlu" insan olma yolunda yaşadığı kimlik bunalımını dile getiriyordu. Başar Sabuncu'nun episodik bir yapı üstüne kurduğu, yer yer film kullanımını da içeren bu denemesi Umur Bugay'ın sahne düzeniyle sunuldu.

Dostlar'ın sergilediği en çarpıcı yerli oyunlardan biri de Şili'de Av'dı. Orhan Asena'nın, güncelliğini bugün de sürdüren 'Allende Olayı'nın tiyatro sahnesinde dünyada ilk kez irdelendiği bu yapıtı 1973-74 döneminde sahnelendi. Dostlar Şili hakkının davasını seyirciye ulaştırırken, oyunculuk yeteneklerini, bu kez de dramatik yoğunluğu öngören "benzetmeci" biçemde sunuyorlardı.

Bilgesu Erenus'un taptaze iki oyunu da Dostlar dağarından sunuldu Türk seyircisine. 1975-76 döneminde sahnelenen Ortak, toplum içindeki safını belirleyememiş bir "küçük adam"ın (işportacı Tirbuşon Sadık"ın), tüm ailesini etkileyen nesnel olgular karşısında geç de olsa bilinçlenişinin serüvenini anlatırken, Erenus'un kanımca başyapıtı olan İkili Oyun (1977-78), "olaylara dışarıdan bakma" ilkesini aşırı boyutlarda uygulaması sonucunda "olayların dışında kalıveren" bir bilim adamıyla karısının "doğa" ve "kırsal kesim insanı" karşısındaki "yabancılaşmışlığını" alaycı bir yaklaşımla dile getiriyordu. Her iki oyunu da Dostlar Tiyatrosu'nun başarılı yapımları arasında yer aldı. Genco Erkal, bu oyunlarda canlandırdığı kişilerde unutulmaz yorumlar sunarken, Meral Onuktav Çetinkaya da İkili Oyun'da sanat yaşamının en parlak oyununu sergiliyordu.

1977-78 döneminin yerli oyunu, Aydın Engin'in 1960'larda olay yaratan Devri Süleyman'ı, zaman içinde değişen "politik görüntüler" bağlamında sürdürdüğü Devrik Süleyman'dı.

Çağdaş Yabancı Oyunlar

Dostlar Tiyatrosu'nun yirmi yıl içinde dağarına kattığı yabancı oyunlar yirminci yüzyılın gündeminde olan sorunları, olayları ve kişileri irdelemeyi amaçladı. Bir başka deyişle, bilinen ve sevilen eski oyunlar yerine, seyirciyi dünyada ve toplumda olan bitenleri sağlıklı bakış açılarından gözlemlemeye, daha önce üstünde düşünmediği sorunlara ve ilişkilere eğilmeye yönelten oyunlar seçildi; bu oyunların çoğu da Türkiye'de ilk ve son kez Dostlar Tiyatrosu tarafınsan sahnelendi.

Kuruluşundan bu yana çağa ve dünyanın gidişine ayna tutan "belgesel" nitelikli oyunlara önem vermiş olan Dostlar'ın bu türde sunduğu ilk yapımı Rosenbergler Ölmemeli (1969-70) oldu. Alain Decaux'nun yazdığı ve ABD'nin egemen güçlerince yüzyıl ortasında işlenmiş en yüz kızartıcı insanlık suçlarından birini dile getiren oyun, McCarthy döneminde sürdürülen "insan avı"na kurban gitmiş iki onurlu insanın elektrikli sandalyede noktalanan serüveninin aşamalarını anlatır. Duyguyla düşüncenin baştan sona kılpayı dengede tutulduğu, soluk soluğa izlenen bu usta işi yapıtta Genco Erkal ve Ayla Algan'ın sunduğu üstün yorumlar, topluluğun başarısını taçlandıran, Türk tiyatrosunu onurlandıran anılar arasında kalacak...

1970-71 yılının belgesel ağırlıklı oyunu ise Hans Magnus Enzensberger'in Havana Duruşması'ydı. Küba devrimine son vermek ve Fidel Castro yönetimini devirmek için ABD tarafından 1961'de yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan 'Domuzlar Körfezi Çıkartması'nda görevlendirilmiş Kübalı karşı-devrimcilerin, Havana'da devrimci gazeteciler tarafından sorgulanışını dile getiren oyun, 12 Mart sıkıyönetimi tarafından "sakıncalı" görülerek tatil edildikten sonra 1975'te yeniden sergilendi. Sahnede yer alan olayların film ve projeksiyon kullanımıyla belgelendiği bu "tartışma" oyunu, Genco Erkal'ın sahne düzeniyle, kalabalık bir oyuncu kadrosu tarafından sunulmuştu.

1971-72 döneminde Peter Weiss'ın Soruşturma'sı sahnelendi. Dostlar Tiyatrosu işçi koluyla profesyonel topluluğun işbirliğinin ürünü olan Soruşturma'da, hızlı bir tablo akışı içinde, Hitler'in toplama kamplarında yapılan işkencelerin ve işlenen cinayetlerin sorumlusu binlerce kişiyi simgeleyen sanıkların sorgulanma süreci sergileniyordu.

1972-73 döneminde sahnelenen Büyük Dümen ise Amerikalı gülmece yazarı Art Buchwald'ındır. ABD'nin, "özgür dünya" savunuculuğu maskesi altında, üçüncü dünya ülkelerinde CIA aracılığıyla oynadığı oyunları gözler önüne seren bu güldürü, Yavuzer Çetinkaya'nın Türkçesinden Mehmet Akan'ın sahne düzeniyle sunulur.

Yabancı oyun seçimlerini genellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası döneminin ürünü, güncel tartışmalara ışık tutacak yapıtlar arasından yapan Dostlar Tiyatrosu, 1974-75 döneminde, ilk ve son kez, yüzyılın başında üretilmiş bir yapıtı ele alır; Düşmanlar Maxim Gorki'nin, sınıfsal çözümlemelerini, çaptan düşmekte olan toprak ağalarının, biti kanlanan sanayicilerin, güçlenen emekçilerin, gündem dışı kalan aydınların oluşturduğu karmaşasına dayandırdığı düşündürücü bir yapıttır; üstelik, 12 Mart Türkiye'sinin gündemindeki sorunlara da ışık tutmaktadır.

1985-86 döneminde Dostlar Tiyatrosu'nda iki yabancı oyun birden sahnelenir. Maxwell Anderson'un, düşünme özgürlüğünü savunma uğruna ölen Yalınayak Sokrates'i -önemli bir metin olmasa da- seyircinin Sokrates'e ve Sokrates'te yıldızlaşan Genco Erkal'a olan hayranlığı, en çok da "düşünce özgürlüğü"nün 1980'ler Türkiye'sinde yediği "darbe" nedeniyle çok "tuttuğu", Dostlar'ın yirmi yılının en iyi iş yapan oyunlarından biri olur. Diyalektik-tartışmacı tiyatronun İngiltere'deki en önemli yazarlarından biri olan Edward Bond'ın Yaz oyunu ise İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi kıyımına uğramış bir ülkede olan bitenlerin gerisindeki gerçeğin bilincine varamamış feodal kökenli bir burjuva kadının sosyalizm ve Nazizmle olan çelişkili ilişkilerini tersinleyici bir yaklaşımı irdeler. Zeliha Berksoy, Güler Ökten gibi ünlü konuk sanatçıların ağır yükü taşıdığı Yaz çok kısa bir süre için sergilenmiştir.

Yabancı Yapıtlardan Uyarlanmış Oyunlar

Dostlar Tiyatrosu'nun ilginç bir uygulaması da oyun olarak ya da başka bir türde yazılmış yabancı yapıtların, topluluğun düşünce çizgisine ve oyunculuk anlayışına denk düşecek biçimde sahneye uyarlanması olmuştur.

Bu tür uyarlamalardan birinci ve sonuncusu Orhan Duru imzasını taşır. Dostlar Tiyatrosu'nun ilk yılında (1969-70) sunulan Leslie Bricusse-Anthony Newley'nin Durdurun Dünyayı İnecek Var oyunu ilk kez 1960'larda AST'ta sahnelenmiştir. O yıllarda AST'ta oynayan Genco Erkal'la Birkan Özdemir'in önerisiyle bu çok "İngiliz" özellikli oyunu Türkleştirmişti Duru.

Taşradan gelmiş yoksul bir gencin kentteki yükselişini anlatan oyunun, dünyanın ve Türkiye'nin durumunu eleştiren bir bakış açısıyla değerlendirildiği uyarlaması AST'ta olduğu denli Dostlar yapımında da başarı kazandı. 1988-89 döneminde sunulan Üzbik Baba ise, Alfred Jarry'nin yaklaşık yüz yıl önce yazdığı ve yirminci yüzyılda yaşanmış olan insan kıyımının, bu kıyımı doğal kılan akıldışılığın habercisi olan Übü oyunlarının, soyut düzeyde yirminci yüzyıl dünyasına, somut düzeyde de Türkiye günceline aktarıldığı bir uyarlamaydı. Zengin bir Genco Erkal gösterisi niteliği taşıyan bu grotesk oyunu seyirci hem "çok soyut" hem de "çok somut" bulduğu özellikleri nedeniyle pek benimsemedi.

1970-71 döneminde sahnelenen, Jean Paul Sartre'ın Nekrasof'unu Ali Tahsin (Atilla Alpöge) sahneye uygulamıştı. Sartre'ın yergi ve taşlama yoluyla, komünist düşmanlığını destekleyen uydu basını ve bu basında yer alanlarla beslenen burjuva toplumunun özgürce düşünme yetisini yitirişini dile getiren oyunun Dostlar için yapılan sahne uygulamasında benimsenen "açık biçim" yaklaşımı ve kullanılan "göstermeci" öğeler seyirciyi sahnedeki tartışmaya katma amacını öngörüyordu.

1971-72 döneminde, 1962'de Arena Tiyatrosu'nda ilk sahnelenişinde Genco Erkal'ı "yıldız" yapan, Jaroslav Hasek'in başyapıtı Aslan Asker Şvayk'ın yeni bir uyarlaması yapıldı. Bu kez Genco Erkal'ın kaleminden çıkan "Şvayk", daha yumuşak çizgili ama daha düşündürücü bir düzleme oturtulmuştu. Film ve projeksiyon kullanımıyla desteklenen bu yalın yapımda Erkal, emperyalist-militarist bir dünyaya ayna tutan bilinçsiz-çok bilmiş "küçük adam"da ilk yapımındaki başarısını yinelerken, gişe kazancı Dostlar'ın yüzünü güldürüyordu.

Aynı yıl Mehmet Akan'ın, Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi'nden uyarladığı Analık Davası Akan-Erkal yönetiminde Arif Erkin'in müziğiyle sergilendi. Mehmet Akan'ın Dostlar Tiyatrosu'nun 5. yıl dergisinde belirttiği gibi, "Brecht'le halkımız arasındaki kültür perdesini kaldırma kaldırma çabasıydı" ortaya konan. Kafkas Tebeşir Dairesi, masalsı tonu ve bizim insanlarımızdan çok uzak olmayan kişileriyle bu tür uyarlamaya gerçekten yatkın bir yapıttı. Analık Davası'yla savunulan "emek hakkı" seyircinin düşüncesinde hiç zorlanmadan yerini buluyordu.

Topluluğun yabancı yapıtlardan uyarlanmış oyunları arasında en zorlusu kuşkusuz John Steinbeck'in Bitmeyen Kavga'sıdır. Genco Erkal, Bitmeyen Kavga da, emekçi kesimin, emekçi güçlerin sömürü düzeni karşısında bilinçlendirilmesini ve örgütlenmesini dile getirirken, romanda ustaca dile getirilmiş olan 1930'lar Amerikasının atmosferini titizlikle korumuştur; ancak, yapıtın bölümlerinden doğru seçimler yaparak, oyunu, romanın içerdiği yorum ve tutum kargaşasından uzak tutmuş, böylece bir anlamda "Steinbeck'i Steinbeck'e karşı kullanarak", Türk sahnesine çağdaş ve özgün bir yapıt kazandırmıştır. Yine Genco Erkal'ın yönettiği Bitmeyen Kavga 1976-77 döneminde sergilenmiş ve Dostlar'ın en başarılı yapımları arasında yer almıştır.

Ve Brecht Oyunları

Dostlar Tiyatrosu'nun son on yılı, bir anlamda, topluluğun Brecht oyunları dönemi olarak da nitelendirilebilir. Bu dönem, kuruluşundan bu yana seyirciyi düşünmeye yöneltici, "tartışmacı" bir tiyatro ortamı yaratma adına sahnelemede oyunculukta "göstermeci" biçimi benimseyen topluluğun sürdürdüğü çizgiye "içerik" ve "biçim" özellikleriyle denk düşen bu çağdaş dev ozanın oyunları için gerekli olgunluğa ulaştığı aşamayı da belirler.

1978-79 döneminde Atatürk Kültür Merkezi'nde Brecht-Kabare, Genco Erkal'ın Brecht oyunlarından ve şiirlerinden yaptığı ustalıklı kurgu içinde, unutulmaz bir görsel-işitsel devinimle akıp giden iki kişilik bir müzikli gösteridir. Metin Deniz'in çevre tasarımı ve Mehmet Akan'ın koreografisiyle sunulan, Erkal'ın sahnede Zeliha Berksoy'lka birlikte kotardığı bu gösteri uluslararası ölçüde değerlendirilebilecek bir düzey tutturmuş, yapımın üstün başarısı daha sonra kaseti de yapılan bir uzunçalarla belgelenmiştir. 1978'de sıkıyönetimce yasaklanan gösteri, 1986-87 döneminde Ben, Bertolt Brecht başlığı altında, yeni metinlerin ve şarkıların katılmasıyla, yine Zeliha Berksoy'un katkısıyla bir kez daha sahnelendi.

Dostlar 1979-80 döneminde ilk ve son "dev-yapım"ıyla çıkar seyirci karşısına. Mehmet Ulusoy'un sahnelediği, çevre tasarımını Metin Deniz'in, masklarını Kuzgun Acar'ın yaptığı Kafkas Tebeşir Dairesi Venüs Taksim Sahnesi'nde deneyimli bir kadro tarafından kusursuz biçimde sergilenir. Yine uluslararası düzeye ulaşan ve Türk tiyatro tarihi içinde gözardı edilemeyecek bir yere yerleşen yapımda, oyunun bir tek sahne dışında, hiç bir araya gelmeyen ünlü ikilisinden Gruşa'yı Zeliha Berksoy, Azdak'ı Genco Erkal canlandırır...

Brecht'in en zor oyunu ise 1983-84 döneminde Baro Han'ın dar sahnesinde kotarılır; Galileo Galilei, Brecht'in, "epik tiyatro" kavramını terk edip "diyalektik tiyatro" kavramını kucakladığı aşamada üretilmiş bir başyapıttır. Oyunu zorlu bir dramaturji çalışmasıyla baştan sonra yeniden ele alan Genco Erkal sahne düzeniyle ve oyunculuk biçemiyle diyalektik tiyatro anlayışını yansıtan bir ürün kotarmıştır. Oyun, alabildiğine yalın, ama tüm ayrıntıların özenle vurgulandığı, incelikli bir yapımla sunulur. Galilei'yi oynayan Genco Erkal ünlü oyun kişilerini canlandırmadaki ustalığını bu kez doğal, sıcak, aynı zamanda da "rol"e eleştirel bir yaklaşım getiren yorumuyla bir kez daha kanıtlamıştır.

Bertolt Brecht'in doksanıncı yaşını da Bay Puntila ve Uşağı Matti ile kutladı Dostlar. 1987-88 döneminde sergilenen oyunun başarılı çevre tasarımı ve giysileri, "Galilei"de olduğu gibi, Tuncay Çavdar'la Sevim Çavdar'ın emeğinin ürünüydü. "Bay Puntila" da Brecht'in toplumcu-eleştirel dünya görüşü bu kez güldürüye ağırlık veren, yer yer grotesk bir yaklaşımla sergilendi. Dostlar'ın "Puntila"sı, ülkemizde kotarılmış Brecht yapımlarının en sonuncusu...

Dostlar mutfağının yirmi yıldır pişen tiyatro aşının tadını ve görüntüsünü değerlendirme yolunda ilk söylenmesi gereken, çapı ve başarı düzeyi ne olursa olsun bu mutfaktan çıkan her ürünün yoğun bir düşünme ve yaratma süreci içinde büyük bir tutarlılıkla, duyarlılıkla, özenle, emekle yoğurulduğudur. Dostlar, tiyatroda "dramaturji" olgusuna verilmesi gereken önemin baştan sona bilincinde olmuş tek topluluktur ülkemizde. Bu nedenle de tüm yapımların da "yanlış yapma" olasılığı en aza indirgenmiş, ortaya konan tiyatro olaylarını, sezgiler ve esinlenmelerden çok bilgi ve bilinç biçimlendirmiştir.

Dostlar mutfağının başka bir özelliği de "özgün çeşitler" üretme yolunda, çalışanlarının her türlü yaratıcılığından yararlanmasıdır. Dostlar Tiyatrosu'nun çekirdeğini oluşturan aydın sanatçılar yalnızca yönetmen, oyuncu ya da müzikçi kimliğiyle değil, yeteneklerinin elverdiği her alanda "yaratarak" bugüne getirmişlerdir topluluğu. Kısacası, Dostlar Tiyatrosu yalnızca "yapım" değil, aynı zamanda yeni oyun, oyun çevirisi, oyun uyarlaması, müzik, şiir, dans üretmiştir Türk sahneleri için.

Tüm bu çalışmalarda "öz" her zaman "biçim"i belirlemiştir. Dostlar Tiyatrosu'nun "öz" bağlamındaki temel kaygısı, tiyatronun toplum içinde "ilerici bir güç" olma görevini onurla taşıyabilmek olmuştur. Bu kaygının temelinde, demokrasiye ve insan haklarına duyulan saygı nedeniyle, toplumsal-politik-ekonomik düzlemdeki her türlü baskıya, çıkar oyunlarına, bilinçsiz eylemlere, tüm aldatmacalara ve aldanışlara karşı takınılmış kesin "tavır" yatmaktadır.

Dostlar'ın yapımlarında yansıyan "biçim" ise, benimsenmiş olan "öz"e ilişkin ilkelerde sanatçılarla seyirciyi buluşturma doğrultusunda titiz bir yaklaşımla ve büyük bir özenle oluşturulmuş ya da seçilmiştir. Sonuç olarak, oyunlara "öz" ve "biçim" açısından bakıldığında, Dostlar'ın sunduğu "tiyatro"nun; oyunların seçimini ve yapım düzeyini büyük oranda toplumsal-politik-ekonomik koşullarını belirlemiş olmasına karşın, tiyatromuzda egemen "resmi ideoloji" ve "yasallaşmış biçim"ler karşısında yirmi yıl boyunca bir "seçenek" oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir.

Dostlar Tiyatrosu, tiyatroya yakınlığı olmayan toplumsal kesimleri tiyatroyla buluşturma yolunda, yalnızca sahneden sunduklarıyla değil, 1970'li yıllarda düzenlediği tiyatro kursları, koro çalışmaları, oluşturduğu işçi kolu, halk oyunları kolu gibi yan kuruluşlarla bir kültür ve eğitim merkezi işlevi taşıyarak da emek vermiştir.

Dostlar Tiyatrosu'nun en büyük başarısı, politik-toplumsal çizgide yaptığı tiyatro uğruna "tiyatro sanatı"ndan ödün vermemiş olmasıdır. Oyunların hemen tümünde yansıyan estetik kaygı, yalnız çevre tasarımının, giysi ve ışık düzeninin ya da "söz"ü yorumlama eyleminin değil, sahnedeki bedensel devinim özelliklerinin de ön düzeye çıkmasında etken olmuştur. Bu nedenle de Dostlar'ın hemen her oyununda "koreografi" çalışması yapılmıştır. Oyunculuk çizgisiyse daha çok "doğru yorum" doğrultusunda vurgulanmıştır; unutulmasın, içinde yaşadığı zor ekonomik koşullarda Dostlar Tiyatrosu sık sık yarı-amatör sanatçılardan da yararlanmıştır. Yapımlarının hepsinde aynı düzey tutturulamamıştır kuşkusuz. Ama, Kafkas Tebeşir Dairesi, Brecht - Kabare, Galileo Galilei, Rosenbergler Ölmemeli, Asiye Nasıl Kurtulur, Ezenler, Ezilenler, Başkaldıranlar, İkili Oyun gibi yapımlar Türk tiyatrosunun yüzünü ağartmıştır.

Dostlar Tiyatrosu'nu bugüne ulaştıranların başında tüm yaşamını Dostlar'a adayan Genco Erkal'ı anmak gerek. Erkal, oyunculuk gücüyle, yönetmenlikteki yeteneğiyle, dramaturg, çevirmen, uyarlayıcı nitelikleriyle, tükenmez çalışma gücüyle, sınırsız titizliği ve özeniyle, en önemlisi de tiyatrodaki inançlı ve dirençli tutumunu, gerektiğinde sahneye tek başına çıkarak sürdürmesiyle, Dostlar'ı bugüne dek yaşatan temel etken olmuştur. Ancak "kahramanlar" yalnız ülkeleri değil tiyatroları da tek başlarına kurtaramıyorlar günümüzde. Dostlar Tiyatrosu'nun başarısında da, topluluğa yoğun ve sürekli hizmet vermiş Mehmet Akan, Zeliha Berksoy, Macit Koper, Yavuzer Çetinkaya, Metin Deniz, Tuncay Çavdar, Sevim Çavdar, Arif Erkin, Meral Çetinkaya gibi sanatçılar yanında, Deniz Çakır'dan Zeynep Irgat'a bayrağı birbirinden alarak yirminci yıla ulaştıran ünlü, ünsüz, orta yaşlı, genç, profesyonel, amatör yüzden çok sanatçının paha biçilmez katkıları var.

Dostlar Tiyatrosu'nun "kurum" niteliğine ulaşmasını sağlayan tiyatro emekçilerin ve onların ürünlerini paylaşan seyircilerin tümüne bir kez daha "Merhaba".